BİLİM&TEKNİK

MERCEDES – 2014- CLAS, NASIL BİR ARABA

MERCEDES – 2014- CLAS, NASIL BİR ARABA

MERCEDES 2014 CLAS
Mercedes E serisi 1 milyar Euro ve binlerce iş saatinin birleşimiyle dünyanın en kapsamlı yenilenme operasyonunu yeni E-Serisi ile yaşadı. Değişim dışarıdan ilk bakışta farkedilebilir ölçülerde olsa da, esas değişiklikler arabanın içinde, her köşesindeki teknolojik elementlerden oluşuyor. Yeni motorlar, yepyeni güvenlik etmenleri v.s.
2014 Mercedes-Benz E-Class Cabriolet – Sürüş İzlenimi

Daha önce vergiler nedeniyle yalnızca ülkemizde E180 versiyonuna sahip 1.6 litre benzinli motor seçenekli sedan versiyonunu test ettiğimiz yeni E serisinden açıkçası daha uçuk şeyler beklemiştik. Beklentilerimizi maksimize etmek için bu kez E250 Cabriolet’le yollara düştük.

İlk olarak arabanın tavanından başlayalım. Mevcut teknolojisiyle Mercedes elbette dünyanın en iyi açılabilir sert tavanlarından birisini geliştirip kullanabilirdi ancak hala yumuşak (soft top) tavan kullanıyorlar. Çünkü bu bir gelenek, arabanın klasını işaret eden bir imza adeta. Hatta cabriolet araba severler için bu bir masal bile denilebilir. Bunu değiştirmenin hiçbir anlamı da yok. Mercedes’in benzincilerdeki otomatik oto yıkama makinelerinde yıkamaya uyumlu tavanı kesinlikle yeryüzündeki en iyi kalite düzeyine sahip.

20 saniye’de açılabilen (ya da kapanabilen) tavan 40 km/s’e kadar süratlerde hareket halinde de açılıp kapanabiliyor. 0.29cd sürtünme katsayısı ile de segmentinde aerodinamik olarak en iyi seçenek konumunda Mercedes-Benz E250 Cabriolet.

Yeni E250 Cabriolet’in ağır(!) makyajlı dış hatlarından söz edecek olursak, ilk göze çarpan elementin tek bir lens altında toplanmış farlar olduğunu söyleyebiliriz. Test aracımızda opsiyonel donanıma dahil full-LED farlar mevcuttu. Bu farlar ayrıca sürekli uzun huzmeli farları kullanmanıza da izin veriyor. Farların aydınlatma açıları uzunlarda dahi karşıdan gelenlerin gözünü almamak için tasarlanmış. İşe yarayıp yaramadığını sormadım kimseye açıkçası ama sürüş sırasında hiç küfür yemediğime göre (belki de ben öyle sanıyorum) işe yarıyor olmalı. Farlar arasında ise çok daha belirginleşmiş ve yenilenmeyi tanımlayan bir unsur haline gelmiş ön ızgara var.

Ön tamponun orta alt kısmındaki içe doğru girinti, arabanın daha keskin ve sportif bir görünüme kavuşmasını sağlarken, arabanın altındaki hava akışını da maksimize ediyor. Araba proporsiyonları sayesinde hangi açıdan bakılırsa bakılsın bir Cabrio olduğunu ilk bakışta fark ettiriyor.

Arka kısıma geçtiğimizde keskinleşmiş LED stoplar ve tampon altındaki difüzör çarpıcı. İkizkenar yamuk şeklindeki egzozlar dostlara güven, düşmana korku salan cinsten. Yine de AMG paketiyle nasıl görünürdü merak etmedim diyemem.

-2 derecede ve zaman zaman karlı bir havada cabriolet bir otomobil test etme ayrıcalığını yaşadık ama iş iştir deyip elbette üstü açık sürüş de gerçekleştirdik. (bkz. fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü). E sınıfının teknolojik gelişiminin en su yüzüne çıktığı ve hissedilebildiği nokta da burası sanırım. Öncelikle arabanın Aircap isimli aygıtı rüzgarı büyük ölçüde başarıyla karşılayıp kabine gelemeden savuşturuyor. Aircap için arabaların sunroof önlerindeki tül çıkıntıların gelişmiş bir versiyonu diyebiliriz. Anti Roll Bar olarak da görev yapan arka koltuk başlıkları arasında ise klasik bir rüzgar saptırıcı var ve aracın üzerini açtığınızda otomatik olarak yükseliyor. Geri görüşü biraz olumsuz etkilese de bu iki element sayesinde hava buz gibi olmasaydı neredeyse rüzgarı hiç hissetmeden rahatlıkla seyahat edebilecektik.

İç mekanda ise bir yenilenmeden bekleneni bulmadık diyemem fakat E serisinin iç tasarımı bana sedan’ı test ettiğimizde zayıf gelmişti. Bu görüşüm E250 Cabriolet’te de değişmedi.

Öncelikle direksiyonun sağıdaki Amerikan tarzı vites değişim çubuğuna(!) uyuz olmaya devam ediyorum. Edeceğim, edecekler! Öte yandan direksiyonun ayar aralığı inanılmaz genişletilmiş ve her boyutta sürücü için mükemmel sürüş pozisyonu sağlamak çocuk oyuncağı.

E-Serisi’nin sedan versiyonundaki iç mekan ferahlığı ve eşsiz genişlik hissi, garip ama gerçek bir şekilde Cabriolet’te de yakalanmış. Arkadaki yolcular için dahi inanılmaz bir baş-diz mesafesi ve konfor sunuyor E250 Cabriolet. Piyasada dört yetişkinin uzun yolda rahatlıkla seyahat edebileceği nadir Cabriolet arabalardan birisi dersek yerinde olur. Bir Cabrio klasiği olarak arabanın içine bindiğinizde size uzanan emniyet kemeri de, uzun süre düşük segment araba kullandıktan sonra yüzümüzde sırıtma yaratmadı değil hani.

Mercedes E250 Cabriolet’in bagajı da Bentley Continental GT’yi dahi alt edecek cinsten. Yine de çok ümitlenmeyin, öyle dünyaları taşıyabilecek cinsten değil. Araba tavanı kapalıyken 390 litrelik hacim sunarken, tavanı açtığınızda bu hacim 300 litreye düşüyor. Yani battal boy tekerlekli bir valizi bagaja sığdırmak pek mümkün değil.

Her ne kadar test aracımızda sedan versiyonda test edip bayıldığımız kuş bakışı görünüm özelliği olmasa da, otomobilin hem ön, hem de arka görüşünün çok iyi olması park ve geri gitme esnasında çok canınızı sıkmıyor.

2.0 litre 4 silindirli motor 211ps güç ve maksimum 350nm tork üretiyor. Çok acayip bir performans beklemeyin fakat bu motor E250 Cabrio’yu 0’dan 100’e yaklaşık 7.5s’de ulaştırmayı başarıyor. Her ne kadar şehir içi fabrika yakıt tüketim değerleri insani şehirler ve insani şehirlerin trafik şartlarında test edilip 8.4 litre değerine ulaşılmış olsa da, İstanbul’un en keşmekeş köprü trafiğindeki 11 litrelik tüketim bana çok da fazla gelmedi. Bu arabanın özellikleri açık yollarda anlaşılıyor. Uzun yolda trafiksiz koşullarda 6-6.5 litre gibi değerleri görmek mümkün. Bu da E250 Cabriolet’i her gün kullanım için yeterli yakıt tüketim değerlerine sahip bir araba yapıyor.

Direct-Drive direksiyon sistemi yeterince çevik bir reaksiyona sahip. Arabanın Coupe’ye göre tavanı softtop olduğu için 130 kg kadar hafif olması ve ağırlık merkezinin de doğal olarak aşağı inmesiyle çok başarılı bir yol tutuş var. Araba çizgisine sinir bozucu biçimde sadık. Ani hareketlerde arabanın gövde hareketlerini kabin içerisinde kesinlikle rahatsız edici boyutlarda hissetmiyorsunuz. 2.0 litre 4 silindirli motor ise sportif bir hissiyat vermekten çok uzaklarda. Hele ki o çok sevdiğimiz 7G Tronic Plus şanzıman ile. Ha şanzımanda sıkıntı yok. Sadece o görüntünün ardından sürüş sırasında bu arabayı anneannem de kullanır hissi yaratıyor. Sıkıntıyı da bu his yaratıyor.

Laf aramızda E250 Cabriolet’i gerçekten anneanneniz de zahmetsizce kullanabilir. Kontrolü ve kullanımı o kadar rahat bir otomobil. Modern çağda bu makbul bir özellik olarak kabul edilse de haliyle, bizim gibi barbarlar bir Mustang GT’ler, efendime söyleyeyim bir saat gibi sayan motor sesleri, hadi olmadı A45 AMG’nin mısır patlağı gibi turbo mırıldamaları arıyor spor otomobil deyince. Sanırım S-Cabriolet ya da SLS bu işi çözer. En azından rüyalarda.

Sonuç olarak E250 Cabriolet her konuda dengeyi simgeliyor diyebiliriz. Kalite, güvenlik, performans, fiyat, lüks hissi v.s. Hepsinin dengeli bir bütünü E250 Cabriolet. Eğer konforu çılgınlığın üzerinde tutan bir insansanız, 200.000TL ve üzerinde paranızı da araba almak için ayırabiliyorsanız, bu otomobili kaçırmayın. Kesinlikle mutluluk veriyor, sizi koruyor ve içindekini de dışındakini de kendisine hayran bırakıyor. Bizse macera peşinden koşmaya edeceğiz. Açıkçası 200.000 TL’ler verip 4 saatte köprüyü geçemediğim bir İstanbul’da yaşadıkça vapur benim için hala en tatlı alternatif

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

0 Paylaşımlar
Tweetle
Paylaş
Paylaş
Pin

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL