Hukuk tarihi böyle bir garabet görmedi. İki hakim verdikleri karar nedeniyle tutuklandı. “Silahı terör örgütü üyeliği” ile suçlanan bu hakimlerle ilgili ellerindeki sözde “deliller” ise hakimlerin verdikleri mahkeme kararları…
Birinci sınıf hakimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer, verdikleri ‘reddihakim’ ve ‘tahliye’ kararları nedeniyle tutuklandı.
HSYK’nın talimatı ile yetkisiz olarak devreye giren Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Özçelik’e, hakkındaki tek somut delil olarak verdiği reddihakim kararını gösterdi.
YARGITAY BAŞKANI DA “YETKİSİZ” DEDİ
Buna karşılık Özçelik, “Verdiğim kararın sonuna kadar arkasındayım.” diyerek son noktayı koydu. Yargı tarihine geçen olayda hakimler hakkında, ‘haklarında soruşturma yürütülen şüpheliler ile aynı irade birliği içerisinde hareket ettiğine dair sikiş izle kuvvetli suç şüphesi’ olduğu iddia edilse de Yargıtay Başkanı İsmail Cirit, hakimlerin yetkisiz karar verdiğini belirtti. Yani, yüksek yargının başı da ‘örgüt’ iddiasını ciddi bulmadı. Ama bütün bu gerçeğe rağmen hakimler, Silivri Cezaevi’ne gönderildi.
HSYK MADDE 88 BAKIN NE DİYOR?
Türkiye’de iki hakimin kararları nedeniyle tutuklanması, ülkenin rejimine dair net fikir veriyor. Ortada bir devlet var ama bu hukuk devleti değil. Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 88’inci maddesi, hakimlerin ağır ceza kapsamındaki suçlardan ‘suçüstü’ halinde yakalanıp sorgulanabileceğini düzenliyor. Yani hakimler, cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlardan ancak suçüstü hallerinde yakalanıp sorgulanabilir. Dolayısıyla hakimler, milletvekillerinden bile daha etkin bir korumaya alınmış durumda.
AĞIR CEZA MAHKEMESİNE, SULH CEZA HAKİMLİĞİ MUAMELESİ
Bu etkin korumaya karşın hakimlere dair tutuklama talimatı HSYK’dan geldi. Peki, HSYK’nın talimatı üzerine kim tutuklama kararı veriyor? Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi. Halbuki nöbetçi olan Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi’ydi. 2. Ağır Ceza ise ‘terör örgütü’ suçlarına ilişkin açılan davalara bakmakla görevli. Yani, onların devreye girmesi için açılmış bir dava olmalı, soruşturma aşaması için öyle bir yetkileri yok. İki hakimin tutuklanması kararının nöbetçi mahkemece değil de özel görevlendirilmiş mahkemece verilmesi, ağır ceza mahkemelerinde de ‘sulh ceza hakimliği’ gibi fiili bir durum oluşturulmaya çalışıldığını gösteriyor. Tamamen kanuna aykırı durum.
Hakimlere ilişkin tutuklama kararında ise ilginç ayrıntılar var. Özçelik ve Başer, ‘hükümete karşı darbe teşebbüsü’ ve ‘silahlı terör örgüt üyesi olmak’ iddiasıyla tutuklanıyor. Ama delil olarak sadece verdikleri mahkeme kararları. Bu kararların ‘suç’ olduğu iddiasına gösterilen tek delil de tanık ifadesi. Yani, bir mahkeme kararı, kanunlara bakarak değil bir HSYK’nın kim olduğu açıklanmayan tanıktan aldığı ifade ile suç kabul ediliyor. Bunun yanında, 32. Asliye Ceza’nın tahliye kararı ile ilgili İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimi’nin kanuna aykırı ‘yok hükmünde’ kararı da tutuklamaya delil oluyor. Yetkisiz ağır ceza mahkemesinin delil diye dikkate aldığı belge de yetkisiz sulh ceza hakiminin kanunsuz kararı. Şıracının şahidi bozacı yani.
İddianamesi bile olmayan bir örgütten hakime tutuklama
Şu anda ‘paralel yapı’ adı altında hazırlanmış tek iddianame yok. Ama iki hakim, daha iddianamesi bile olmayan bir soruşturmada tahliye ve reddihakim kararı verdikleri için “örgütsel eylem” ile suçlanıyorlar. Bu da şu anki hakimlerin tutuklanmasının nasıl uydurma bir süreçte kaba kuvvet ile yapıldığını net gösteriyor.
Tutuklama kararı veren hakimlerden Şebnem Karaboduk’un son HSYK seçiminde Adalet Bakanlığı’nın desteklediği Yargıda Birlik Platformu adına sandık başkanı olması dikkate alındığında yargının rutin dışı işbaşında olduğu anlaşılıyor. Özçelik’in avukatının savunmasında söylediği ‘vicdan’, karara ‘vijdan’ olarak geçiriliyor. Hakimlerin tutuklama kararında neyin olmadığı da bu şekilde açık edilmiş; hukuk vicdanı yok.
Büşra Erdal/Zaman
http://www.aktifhaber.com/hakim-guvencesi-artik-cezaevinde-1164146h.htm
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)