Yaşam

Kafesin anlamı ne?

Kafesin anlamı ne?

kafes

Yıllardır milliyetçiler üzerine yaratılmaya çalışılan olumsuz algıyı yerle bir eden ‘Kafes’, ükücülerin vatana, millete, Allah’a ve sevgiliye karşı besledikleri ‘Aşkı’ ele alırken, işkence gören ve idam edilen ülkücülerin yaşadığı haksızlıkları da anlatıyor.

Söyleşi: Tolga Polat

Bekledik sabırla. ‘Kim anlatacak bizim derdimizi’ diye hayıflandık yıllarca. Binlerce şehit edilen abilerimizi, dar ağacında can veren yiğitlerimizi. Ailelerin çektiği acıyı, yetim kalan çocukları… Kim dillendirecekti ülkücü hareketin çilesini, derdini…

Ve o gün geldi.

Büyük bir heyecanla, biletimi almak için gişe görevlisinin karşısındaydım. Başım dik, gövdem yukardaydı. Hani ‘Nasıldı film’ diye soranlara ‘Bizimdi’ demek gibi birşeydi.

FATİHA’YI, SEVDAYI, MERHAMETİ BİLMEZLER

Benliğimizi dağlayan, göğsüme hançer gibi saplanan sahnelerde akan gözyaşımı gizliden silmeye çalışırken, nefes alma sırasında burnumdan çıkan hırıltılı sesleri düşük tutmaya gayret ettim. Bir an dikkatimi etrafıma verdim… Aman Allah’ım. Ağlama seansı sanki. Nasıl bir özlem varmış bu karakterlere… Nasıl içine çekmiş film bizi öyle!..

Dursun Önkuzu’ya işkence yapılırken benim ciğerlerim şişti, Mustafa idam edilirken o urgan sanki benim boynuma dolandı… Nazlı’ya ben bisiklet aldım… Elif’e ben aşk ile bağlandım… Mehmet Sipahi vurulduğunda kurşunun girdiği omuz benimdi. Önkuzu’nun katili karşımdayken, tetiğe basmayan parmak bana aitti!..

Beklentilerimi düşük tutmamıştım. Bizim yıllarca, ‘Aşkı ve sevdayı bilmezler’ diyenlere karşı ‘Yürekten sevmeyi’, ‘Fatiha’yı okuyamazlar’ diyenlere karşı ‘Zikir çekmeyi’, ‘Eli silah tutan faşistler’ diye tanıtanlara karşı merhametimizi gösteren ‘Kafes’, yıllarca üzerimize oturtulan algıyı yerle bir etmiş…

Milliyetçilerin kaderidir bu. Vatan sevmek, millete aşk ile bağlı olmak değişmez fikrimiz olsada, yıllarca yok sayıldık…

Oysa sevgiliye duyulan aşkın sahibi de bizdik… Der ya şair; İki öpücük niyetine değil. Allah’ın bir emanet kulu bilip aynı yastıkta bir ömür sürmek için severiz…

Vatan ve millet sevgisini ırka değil, birlik ve beraberlik duygusu üzerine kuran biziz. Der ya Devlet Bahçeli; Horon kadar Karadeniz, zeybek kadar Egeyiz. Karşılama kadar Trakyalı, halay kadar, bar kadar, semah kadar Doğuyuz, Güneydoğuyuz, BİZ ANADOLUYUZ…

ÜLKÜCÜLER DELİKANLIDIR!..

Biz delikanlıyız. Biz adamız!.. Egosu tavan yapan birey olarak değil. Merhameti önde, bu memleket için çalışanlara aşkı zirvede birisi olarak söylüyorum. Biz böyleyizde, neden görülmedik bunca sene!.. Neden yok saydılar bizleri. Deniz Gezmiş’in kahraman, Ahmet Kaya’nın sözde memleket sevdalısı halleri dillerden düşmüyorda, Dursun Önkuzu, Gün Sazak, Cengiz Baktemur, Mustafa Pehlivanoğlu, Ali Bülent Orkan gibi yiğit delikanlılar neden yok sayılıyor… Bu memlekette çakma sevdalara bu kadar yer açılıyor da, ‘Özde delikanlı’ları gören gözler neden kör oluyor!..

Kimseden destek alınmadan, sponsor olmadan, kıt imkanlardan bir sonuç çıkaran, ve başarılı bulduğum, oyuncu kalitesiyle de oldukça tatminkar bir zaman geçireceğiniz Kafes’e, eşinizi dostunuzu, milliyetçi olsun olmasın herkesi götürmeliyiz…

Küçük hesaplar peşinde koşup filme çamur atanlara karşı sahiplenin… Bu film bizi anlatıyor… Bu film bizleri, bu satırları okuyan gönülleri, eli silah tutan değil kalem tutan, kini nefreti değil merhameti ve vatan sevgisini anlatıyor.

KURTLAR VADİSİ VE OSMAN SINAV

Kurtlar Vadisi’ni senelerce milliyetçiler zirvede tuttu. Tuttu da ne oldu. Film referandum zamanında AKP’nin algı oluşturmada en önemli araçları haline geldi… Sanırsınız senaryoyu AKP danışmanları hazırlıyor…

Osman Sınav’ı ülkücü bildikte elimize ne geçti. Aynı Sınav AKP’nin referanslı yönetmenlerinden. Ne bugün Kurtlar Vadisi yapımcıları, ne de kendisinden beklentilerimizi sürekli dile getirdiğimiz Osman Sınav böyle bir şeye cesare edebildi.

Sonuç olarak ülkücüler bu filme sahip çıkmalı. Ciddi bütçe gerektiren böyle ticari girişimlere bizler sahip çıkmazsak, yenilerinin önünü kapatır, ‘Kafes’ide mazide tatlı bir anı olarak gelecek kuşaklara anlatmak zorunda kalırız…

Geçtiğimiz hafta vizyona giren Kafes, izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. 150 salonda gösterilen film, her türlü engellemelere ve olumsuzluklara rağmen ilk 3 günde 60 bin izleyici rakamına ulaştı. ‘Kafes’ filminin yapımcısı Yasemin Nak ile filme dair konuştuk. Tüm sorularımızı içtenlikle yanıtlayan Nak, ‘Biz camı kırdık, umarım daha iyileri yapılır bundan sonra. Amacımız bugüne kadar yok sayılan, görülmek istenmeyen ülkücülerin 12 Eylül darbe döneminde çektikleri acıyı ve çileyi anlatmaktı.’ dedi. Sinemaseverlerin gözyaşlarına engel olamadan izlediği ‘Kafes’, başarılı oyuncu kadrosu ve kurgusuyla izleyenlerden olumlu not aldı.

DARBE DÖNEMİNDE ÜLKÜCÜLER YOK SAYILDI

Bu filmi çekmeye karar vermenizde en büyük etken nedir? Ne düşündünüz?

Bir kere yıllardır görmezden gelinen bir şey… Seksen dönemi mağdurları diyoruz ama hep bir taraftan izliyoruz… Peki öbür tarafta yok muydu? Bu sorudan hareketle yola çıktık. Evet vardı… Onlar da Seksen döneminde mağdur edilmişti… İşkence görmüştü. Hepsinin de ayrı ayrı hikayeleri vardı… Şimdiye kadar izlediklerimiz ve duyduklarımızdan hiçbir farkı yoktu. Babasından ayrı kalan veya bir daha hiç görmeyen çocuklar, oğlundan ve kızından mahrum kalan babalar ve aynı şekilde karısının yada kocasının nerde olduğunu bilmeyen eşler. Diğerlerinden ne farkı var?

Bu yaşananlar içler acısı ve bu acıyı herkes hissetmeli idi ve öyle oldu.

GEÇMİŞİNE SAHİP ÇIKAN BİR NESİL VAR

Film oluşturulurken yaşadığınız zorluklar oldu mu? En önemlisi etrafınızdan aldığınız tepkiler nasıldı?

Çok detaya girmek istemiyorum ama oldu tabii… Olmaz mı?

Her şeyden önce yaptığımız işe bir taraf gözüyle değil, insanların yaşadığı mağduriyetler olarak baktık. Zaten bu noktada taraf olmanız da mümkün değil. O dönem iki taraf vardı… Biri mağdur edenler diğeri mağdur olanlar. Bu noktada nasıl bir seçim yapabilirsiniz? Durum böyleyken, kimse tutup bizi yargılamasın. Zulmeden tarafta olmamızı beklemesinler ve o dönemle ilgili olarak bir de bu tarafıyla yüzleşsinler…

Kafes herkesi saran bir hikaye ama izleyiciye ulaşması zor oldu.

Gençler bir harika. Heyecanlı ve geçmişine sahip çıkan bir nesil. Bir salon bile olsa Kafes izleyicisi onu bulur dedik bizlerde olabildiğince çok salonlar ile giriyoruz.

Ekibiniz’de inanmış bu projeye. Hissediliyor bu…

Senaryosunu uzman bir kaleme bıraktık Sevgili Bektaş Topal Oğlu, yönetmenimiz ise genç ve başarılı bir isim. Mahmut Kaptan çekti. Piyasanın en iyi kurgucusu Murat Bör halen işinin başında ve Stüdyo Piyanoda ekibi ile çalışıyorlar.

Müziklerde Volkan Sönmez ismi var. ‘Bizi bitirdin Volkan Abi’ mesajlarına artık cevap yetiştiremiyoruz.

BU ÜLKEYE MEHMET SİPAHİLER LAZIM

Bu kadroyu nasıl bir araya getirdiniz?

Aslında yola çıkarken, oyuncu kadrosu olarak bir çok alternatif vardı. Hepsi de bu işin zorluğunun farkındaydı. Son şeklini verdiğimizde bu mudur? Budur dedik… En nihayetinde bütün herkes işi layıkıyla yaptı… En başta İsmail Hacıoğlu… Onunla çalışmak gerçekten, bambaşka bir tecrübe oldu bizim için. Bir kere oyuncu olarak işine aşık biri diyebilirim. Diğer oyuncularımız içinde aynı şeyi söyleyebilirim. Zorluğunu bildikleri işin altından kalkmayı başardılar…

Sinemada herkes karakterleri acaba ‘şu mu’ diye düşünerek sahipleniyor. Karakterlerin sahipleri var mı?

Karakterlerin sahipleri yok… Bunlar herkes olabilir… Geçen gün film hakkındaki yorumları okuyorum… Mesela biri “Bu ülkeye beş tane Mehmet Sipahi lazım…” demiş… Bu ve buna benzer bir çok geri dönüş oluyor… İsterse herkes Mehmet Sipahi olabilir…

Tuz sahnesi nereden aklınıza geldi?

Tuz sahnesi yaşanmış bir olay. O dönem tutuklanan sağ ve sol görüşlüleri aynı koğuşa koyuyorlarmış. Her iki tarafta aynı şey söz konusu. Öldürülme korkusuyla uyumak istemeyen karakter gece ayakta kalmak zorunda. Bunun için yapabileceği tek şey var hapishane koşullarında, yemekhaneden aldığı tuzu gözüne basmak.

FİLMİ İNTİKAM ÜZERİNE KURMADIK

FİLMİN en önemli ayaklarından bir tanesi şüphesiz senaryoyu yazan Bektaş Topaloğlu… Filmin hayali karakterlerden oluştuğunu, ancak birçok kaynaktan beslendiklerini söyleyen Topaloğlu, ülkücülerin önceliğinin hiçbir zaman silah olmadığını ve bu doğrultuda filmi bir intikam duygusu üzerine kurmadıklarını söyledi. Senaryonun oluşum aşamasını şöyle dile getirdi:

İşi elime ilk aldığımda, etrafımda olan bu davaya gönül vermiş arkadaşlarımı düşündüm. Çoğu sahiplenmeci bir iç güdüyle hareket ediyorlardı. Elde ettiğimiz anekdotlara baktığımda filmin mottosunun, “İntikam almak için katilini öldürürsen, katili meşrulaştırırsın” olması gerektiğini düşündüm. Nihayetinde Mehmet Sipahi, Dursun Önkuzu’nun katilini öldüremiyor… Gerekçesi de, “Bir çocuğu babasız bırakamazdım…” Farklı gibi görünse de, temelde aynı…

NAZLI’YA BİSİKLET ALIR MISIN?

İzlerken en etkilendiğim sahnelerin başında idam edilecek olan Mustafa’nın, Mehmet Sipahi’ye kardeşi için, ‘“Mehmet abi… Eğer paran olursa, Nazlı’ya bisiklet alır mısın?” demesiydi. Topaloğlu senaryo kurgusunun oluşma aşamasını şöyle anlattı:

O dönemi kendime anlatarak başladım. Yaşanmışlıklar vardı ortada… ‘Bekle’ de ordan çıktı… Asıl kötü olan insanın bekleyecek bir şeyi olmamasıdır. Bütün o dönemi anlatan filmler umutsuz vakalarla sonlanırken, umudumuz olmalı diye düşünüyorum.

“Babam öldüğünde… Annem, artık gelmeyecek… Ama bi gün, biz ona gidicez” ve “Mehmet abi… Eğer paran olursa, Nazlı’ya bisiklet alır mısın?” bunlara ek olarak, “ Beklersem, gelmediğini bilirim, beklemez gidersem, ne geldiğini bilirim… Ne de gelmediğini…” Bunların hepsi karakterlerin içinde bulundukları durumlarla alakalı… Ne Mehmet Sipahi, Ne Mustafa ne de Elif o an başka bir şey söyleyebilirlerdi…

TÜRKEŞ NEDEN YOKTU?

Filmi eleştirenlerin büyük çoğunluğu Alparslan Türkeş neden yok diyorlar?

Türkeş elbette yer alabilirdi. Ancak dönemsel şartlar gereği karşısına diğer liderlerin de girmesi gerekirdi ki, o zaman ağır bir siyasi atmosfer olurdu.

Bu da filmi daha çok belgesele çevirirdi. Bir kaç dakikada onu anlatamazdık ve izleyicimiz daha çok üzülecekti. Ayrıca hangi oyuncuyu oynatırsak beğenmeyeceklerdi.

Biz ona inanan, ülküsü için mücadelesini yapan, ve ‘Çağı değiştirmek istiyoruz’ diyen gençlerini anlatalım dedik.

Rahmetli Başbuğ Türkeş;

Gençlerin elleri silah değil kalem tutmalı diyor

Gençler, vatan olmadan hiçbir şey olmaz diyor.

O gençler kendi gibi düşünmese bile mahalleden arkadaşlarını kolluyor.

İzleyicilerimizin bu taleplerini not olarak aldık, başka yapımcılarda bu talebi görmüştür ve yakında Sayın Türkeş ile ilgili yapıtlar başlar diye düşünüyorum. Başlamalıda.ky:ortadogugazetesi.net

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

0 Paylaşımlar
Tweetle
Paylaş
Paylaş
Pin

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL